Merhaba,
İktisat Nedir? | Bülten'in bu haftaki sayısında kripto varlıklar ve 128 milyar dolar tartışması var. Bağlantılar kısmında da haftalık bağlantılara ek olarak "paranın doğası ve kripto paralar" ile ilgili bir okuma listesi var. Umarım bültende işinize yarayacak bir şeyler bulursunuz.
Başlamadan, Burak Saltoğlu hocanın bir twiti'ne atıf yapayım. Hoca mealen diyor ki, Türkiye'deki tartışmalar iktisadın çok sığ bir bilim olduğu izlenimini veriyor ama bu doğru değil. Burak hocaya katılıyorum. Bu bültende, gündelik tartışmaların biraz ötesine geçmeye çalışıyorum. Umarım biraz olsun başarabiliyorumdur.
İyi okumalar!
Toplam okuma süresi: 10 -12 dakika
Hayatın İçindeki İktisat
Kripto varlıklar ve ödemeler
Bu bülten, Merkez Bankası'nın maceraları güncesine dönüşmesin diye özel çaba gösteriyorum ama bizim MB'nin maceraları da bitmiyor. Şimdi düşündüm de belki bu o kadar da kötü bir şey değildir. Belki, yıllar sonra ilk okul öğrencilerine temel makroekonomi öğretmek için Cin Ali serisi gibi bir seri hazırlayabiliriz. "MB tatilde", "MB ve imkansız üçlü", "MB ve 128 mucizesi"... Neyse, uzatmayayım. Bu haftaki maceramızın ismi "MB ve Ödemelerde Kripto Varlıkların Kullanılmamasına Dair Yönetmelik".
Başlamadan önce bu yönetmeliğin başlığına özellikle dikkat çekmek istiyorum. Başlıkta "KULLANILMAMASINA" diyor. Twitter'da Esen Çağlar da yazdı, sanki bu başlık MB'nin konuya nasıl baktığını özetliyor. Konu hakkında hiç düşünmemişler ve şak diye yasaklamışlar izlenimi veriyor. Zaten, "neymiş, yahu bu düzenleme?" diye Resmi Gazeteyi açıp bakarsanız (buyrun bağlantısı), göreceksiniz: yönetmelik, başlıkta söylenenin dışında başka hiç bir şey söylemiyor: ödemelerde kripto varlıkların kullanılmasını yasaklıyor.
Peki kripto para gerçekten yasaklandı mı? Bugün (18 Nisan, Pazar) Twitter'da TT'de #kriptoparayasaklanmadı diye bir başlık vardı. Baktım, Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi açıklama yapmış. Ofis Başkanı diyor ki "#KriptoPara yasaklanmadı, #KriptoVarlık kavramı tanımlandı ve kullanım esasları belirlendi". Ama twit zincirinde paylaşılan şu görsele bakınca ortaya farklı bir hikaye çıkıyor:
Tabloda 9 hücre var. 9 hücreden 8'i "yapılmayacak" diyor. Ama sakın ha tabloda yapılmayacak denen yerleri yasaklandı diye okumayın. Yasaklanmamış, bu işlemlerin yapılmamasına karar verilmiş. Hatırlarsanız, zamanında Mehmet Şimşek zamlarla ilgili şu yorumu yapmıştı: "Bu artışları bir zam olarak görmemek lazım. Tamamen güncelleme olarak görmek lazım." Bu da ona benziyor.
Neyse, açıklamada ayrıca deniyor ki, yapılan düzenleme "vatandaşı koruma amaçlıdır". Güven Sak hoca, Twitter'da şöyle yazdı:
"ben en çok “ama efendim, bir biçimde regülasyona tabi tutulması gerekmiyor muydu? Bıy bıy bıy” şeklindeki argümanları seviyorum. sen şimdi bakınca ortada bir regülasyon görüyor musun? ben görmüyorum."
Haklı! Ortada bir regülasyon, bir düzenleme yok. Sanki düzenleme yapmayı düşünmüşler ama sonra üşenmişler gibi 🙂 Geçen haftaki bültende yazmıştım, kamu otoritesi marjinde düşünmeyi pek beceremez. Yapılabilir ile yapılamaz arasında türlü çeşit alternatif düzenleme mevcut ama yetkililer bununla mı uğraşacak! "Madem zararlı olabilir, o zaman yasaklayalım!" diye düşünmek çok daha kolay. Marjinde düşünebilmek neden önemli? İktisat öğrencileri hemen cevap verecektir: faydayı veya kârı maksimize edebilmek için. Marjinde düşünerek, hem vatandaşı koruyup, hem de kripto varlıklar ile ödeme yapılmasını sağlamak mümkün. İşe, kripto varlık uzmanlarının ve bu sektörde çalışan veya çalışmayı düşünen firmaların görüşleri alınarak başlanabilirdi. İşin komik tarafı, yasaktan bir gün önce Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi, Fintek şirketlerine yazı gönderip hangi faaliyetlerde bulunduklarını sormuş ve seçenekler arasında blockchain ile ödemeler seçeneği de varmış. MB de ertesi gün "yapılmaması"na karar vermiş. Şimdi, "görüş aldınız mı?" diye sorsak, "aldık" diyebilirler. O yüzden bu son dediğimi unutun! BBC Türkçe'nin haberinde "hangi düzenlemeler yapılabilirdi" diye bir bölüm var. Belki ona bakmak isteyebilirsiniz
Her neyse, konuya iktisadi açıdan bakarsak, işin esası şu: kripto varlıklar gibi yenilikler, her türlü yasayı ve düzenlemeyi baştan düşünmeyi gerektiriyor. Yetkililer yıllarca çalışmışlar didinmişler ve bir sistem oturtmuşlar. Haklı olarak o sistemin devam etmesini istiyorlar. Sistemi baştan düşünmek maliyetli bir iş. Sonuç olarak siyasetçiler de bürokratlar da rasyonel davranıyor. Varolan sistemi baştan düşünmenin onlara bir faydası var mı? Bu fayda, işin maliyetinden yüksek mi? Eğer değilse, uğraşmıyorlar. Sonuç: "yasaklamadık, yapılmamasına karar verdik!"
Tabii piyasadaki tek aktör, politika yapıcılar değil. Bazen yeniliklerin yapılmasını özel sektör de istemiyor. Mesela taksicileri düşünün. Uber gelip işlerini ellerinden alacak bir sistem kurmaya kalkınca, ayaklandılar. Eğer yeterince siyasi güçleri varsa (ki varmış) bu tür ayaklanmalar siyasetçileri etkiliyor ve yeni sistemin "yapılmamasına" neden oluyor. Geçmişte getirilen Booking.com yasağını da aynı çerçevede düşünmek mümkün.
Şimdi, diyebilirsiniz ki, olayı çok büyütüyorsun. Sonuçta değişen bir şey yok, zaten millet kripto para ile ödeme yapmıyordu, yasaklanması bir şey değiştirmeyecek. Tufan Cömert de böyle düşünmüş. Bir twit zincirinde şöyle diyor:
"Kripto para kullanımının yasaklanması kararı çok büyütülüyor bence. (...) kriptolar tam olarak para değiller, bu haliyle de olmayacaklar. Hal böyleyken bizde bu yönde alınan kararı sadece mevcut durumun tespiti olarak görüyorum. Bunu hak ve özgürlükler kapsamında, finansal çeşitlilik anlamında, dijital dünyaya entegrasyon bağlamında ele alırsanız amenna, diyecek lafım yok. Fakat finansal açıdan baktığımda uygulamada hiç bir şeyi değiştirmeyen bir konuda fazla hezeyan yaratıldığını düşünüyorum."
Para denince aklınıza hemen makroekonomideki para arzı tanımı geliyor olabilir ya da parayı üç işlevi olan bir finansal araç olarak görüyor olabilirsiniz ama kripto varlıkların para olup olmadığı ile ilgili tartışma o kadar basit değil. Bu tartışma, iktisadi ve felsefi boyutları da olan önemli bir konu. Biraz yardım almak için sosyal ontoloji ve kurumsal iktisat literatürlerine bakılabilir. Giriş için her iki alanı birleştirmeye çalışan, Understanding Institutions (Francesco Guala) adlı kitaba bakabilirsiniz. Kitap doğrudan para ile ilgili değil ama paranın ve diğer sosyal olguların iktisat ve sosyal ontoloji literatüründe nasıl ele alındığını tartışıyor. Konuyla ilgili okuma yapmak isteyen olursa diye görece yeni makale ve kitaplardan oluşan bir okuma listesi hazırladım. Bültenin sonunda bulabilirsiniz. Bu konu çok derin olduğu için tartışmayı başka bir yazıya bırakıyorum.
Tufan Bey'in açıklamasına dönersek, benim anladığım kadarıyla, diyor ki kripto "paralar" aslında para olmadığı için bunların para olarak kullanılmasının yasaklanması da o kadar önemli bir şey değil. Diyelim ki, ben patates yetiştiriyorum. Komşum da soğan yetiştiriyor. Soğan ihtiyacım olduğunda komşumdan bir miktar patates karşılığında soğan almamın önünde bir engel yok. Bunu yapabilirim. Patates benim. Soğan komşumun. Takas marifetiyle bunların el değiştirmesini sağlayabiliriz. Merkez Bankası çıkıp, komşular arası patates soğan takasının yapılmaması hakkında yönetmelik çıkarırsa ne diyeceğiz? "Patates zaten para değildi, dolayısıyla ödeme aracı olarak kullanılmasının yasaklanmasında bir sakınca yok" mu diyeceğiz? Eğer bu tür takasların yaygın bir biçimde yapıldığını veya gelecekte yapılacağını öngörüyorsak, doğru olan, faydasını ve risklerini dikkate alıp, vatandaşın bu türden değiş-tokuş işlemlerini kolayca yapabilmesini sağlamak olmalı. Yasaklamak değil. Başka bir örnek düşünün, A şirketi (misal, kebapçı zinciri olsun) bir B2B (şirketler arası) takas platformuna üye oluyor. B şirketi de (bu da temizlik şirketi olsun) aynı platforma üye. B şirketi, çalışanlarının öğle yemeğini sağlamak için A şirketi ile anlaşma yapıyor. A şirketi de bunun karşılığında para almak yerine, B şirketinden temizlik hizmeti alıyor. Yani yemek ile temizlik hizmetini takas ediyorlar. Şimdi, bir yetkili çıkıp "yasssah kardeşim, temizlik için kebapla ödeme yapamazsın" derse, ne diyeceğiz? "Kebap para değildir, dolayısıyla bu takasın yasaklanmasında sorun yok" mu diyeceğiz?
Anlatmaya çalıştığım şu: kripto varlıkların para olmadığını kabul etsek bile, bu "yapılmaması" yönetmeliğinde sorunlar var. Zaten Tufan Çömert'in de söylediği gibi, bu yasağı kişisel özgürlükler, Türkiye'nin dijital dünyaya entegrasyonu ve Fintek bağlamında değerlendirirsek, kararın sorunlu olduğu ortaya çıkıyor. Tufan Bey bunu bilmesine ve söylemesine rağmen neden "zaten para olmadığı için yasağı abartmanın anlamı yok" diyor. Ben anlamadım.
Hala "bu yasağın ne önemi var canım?" diyorsanız. Şöyle düşünün, Türkiye'de blokzincir temelli ödeme sistemleri ve kripto varlıklara odaklanan girişimciler var. MB'nin yasağı veya "yapılmaması" kararı, bu tür yenilikçi şirketlerin gelişmesini engelleyecek. Belki bu şirketler yurt dışına gidecekler belki de "aman ne uğraşıyoruz yahu" deyip daha risksiz diye inşaat işine falan girecekler. Kripto varlık ve ödemeler konusuna, marjinde düşünmeyip toptancı bir anlayışla düzenleme yapınca işte böyle şeyler oluyor. Hem FinTek alanında "dünyanın önemli ve önde gelen ülkeleri arasında bulunma"yı amaçlıyoruz hem de Fintek cephesinde ön saflarda yer alan yerli ve milli girişimleri engelleyecek "yapılmaması" yönetmeliği çıkarıyoruz! Buna karşılık Estonya, bu girişimciler kolaylıkla Avrupa merkezli şirket kurabilsinler diye e-ikamet programı başlattı. Türkiye'de kripto ödeme platformu üzerinde çalışan girişimciler, Estonya'dan e-ikamet alıp şirketlerini oraya taşırsa ne diyeceğiz? "Vatandaşı koruyoruz" mu? diyeceğiz? Bu girişimlerin vatandaşa ve Türkiye ekonomisine hiç mi faydası yok? Yetkililer marjinde düşünseydi bu faydaları da dikkate alan bir düzenleme yapardı.
Kripto varlıklar başka ülkelerde nasıl düzenleniyor diye merak ediyorsanız, şu Business Insider'ın haberine bakabilirsiniz. Comply Advantage adlı sitede bulduğum aşağıdaki harita da biraz fikir verebilir. Ancak, not etmek gerekir ki, bu bilgilerin hiç birine tam güvenmemek lazım çünkü (Türkiye örneğinde de gördüğümüz gibi) durum sürekli değişiyor. Eğer belirli bir ülkedeki düzenlemeler ile ilgileniyorsanız, o ülke ile ilgili son gelişmeleri dikkate almalısınız.
MB ve 128 mucizesi
128 milyar dolar tartışması sürüyor. Siz bu konuyu benden daha iyi biliyorsunuzdur. Bu sebeple fazla uzatmayacağım.
Yeni TCMB Başkanı Kavcıoğlu, "Söz konusu döviz işlemleri, işlem platformları üzerinden o günkü piyasa koşulları ve fiyatları çerçevesinde gerçekleştirilmiştir" demiş ve eklemiş: "Bilanço varlık yükümlülük denkliği açısından bakıldığında, ortada kaybolmuş bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir". Fahrettin Altun da Twitter'da benzer bir açıklama yapmış.
Şimdi bu açıklamalara bir itirazı olan var mı? Benim yok. Fizikteki enerjinin korunumu yasası gibi, MB rezervlerinde de rezervdeki doların korunumu yasasından bahsedebiliriz. MB, döviz rezervinin bir kısmını satınca, pek doğal olarak, o dolarlar ortadan kaybolmuyor. Satıldığı için başka bir kurumun veya kişinin eline geçiyor. Dolayısıyla, 128 milyar dolar ortadan kaybolduğunu veya yok olduğunu söylemek mümkün değil. Ama "128 milyar dolar ortadan kaybolmadı" demek, sorulan sorulara cevap veriyor mu? Orası tartışmalı.
Felsefede, bilimsel açıklama ve açıklamanın doğası ile ilgili literatürde, bu konuyla ilgi bir tartışma var. "Bu taş neden havada duruyor" diye sorduğumuzda örtülü olarak bir zıtlık kümesi ima ederiz, yani söylemesek de soruyla ilgili bir kerteriz noktası düşünürüz ve bunu karşımızdakinin de anlayacağını varsayarız. Mesela, aklımızdaki soru, "bu taş neden havada duruyor da yer çekimi nedeniyle yere düşmüyor?" olsa bile biz yine de kestirmeden "taş neden havada?" diye sorarız ve sorumuza cevap veren kişinin taşın yer çekimi nedeniyle neden yere düşmediğini açıklamasını bekleriz. Tabii, her zaman karşımızdaki bizim ne düşündüğümüzü anlamayabilir veya anlasa da anlamamazlıktan gelebilir. Sonuç olarak, sorumuza cevap vermek yerine kendi kafasındaki başka bir soruya cevap verebilir. 128 milyar dolar tartışmasında da sanki böyle bir şey olmuş. Soruyu soranların sorduğu esas soru şu "128 milyar dolar neden artık Merkez Bankası rezervlerinde değil de başka yerde?" Dolayısıyla, "128 milyar dolar kaybolmadı, sattık" demek bu soruya cevap vermiyor. Soruya cevap verilebilmesi için 128 milyar doların neden satıldığının ve hatta nasıl satıldığının söylenmesi gerekiyor.
Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki, başkan Kavacıoğlu yaptığı açıklamada bunları da söyledi. Mesela, rezervlerin zorunlu ve olağanüstü koşullar nedeniyle döviz sıkıntısını gidermek için satıldığını söylüyor ve salgınla mücadelenin de bu kararda önemli rol oynadığını ima ediyor. Peki, soruyu soran iktisatçılar neden bu açıklamaların da yetersiz olduğunu düşünüyor? Aynı nedenle. İktisatçıların kafasında iktisat teorisiyle uyumlu normal bir para politikası var. Onlar aslında şu soruyu soruyorlar: "128 milyar doları iktisat konusunda bildiğimiz şeyleri göz ardı ederek neden sattınız?" Dolayısıyla, "ihtiyaç oldu sattık" demek iktisatçıların sorularını cevaplamıyor. İktisatçıların sorularını okumak isterseniz, geçen haftalarda yayınlanan dört yazıya bakmak isteyebilirsiniz. Yazıları ve yetkililerin yaptığı tüm açıklamaları okuyun, sorulan sorular cevaplanmış mı siz karar verin.
Uğur Gürses: "128 milyar dolara ne oldu?"
Emrah Lafçı: "128 milyar dolar meselesi"
Kerim Rota: "Rulet masasına geri dönüş mümkün mü?"
M. Murat Kubilay: "128 milyar doların akıbeti"
Siz bu konudaki her şeyi okumadan önce, konuyla ilgili bir haber paylaşayım. Nisan ayının başında, Nobel ödüllü ünlü iktisatçı Robert Mundell vefat etti. İktisat öğrencileri Mundell'i, Mundell-Flemming modelinden bilir. O ders işlenirken, genelde "imkansız üçlü" diye bir şeyden bahsedilir. Hatırlamayanlar, Mahfi Eğilmez'in 2013'te yazdığı yazıya bakabilir veya Open University'nin kanalındaki açıklama videosunu izleyebilir. İmkansız üçlü denen bu şey, Mundell ve Flemming'in 1960'lardaki çalışmalarına dayanıyor. Ben uluslararası makroiktisatçı değilim ama anladığım kadarıyla olayın özü şu: eğer uluslararası sermaye hareketlerini serbest bıraktıysanız ve sermaye kontrolü uygulamıyorsanız, hem faizi hem de kur seviyesini aynı anda kontrol edeyim diyemezsiniz.
Hatırlarsanız, Cemil Ertem, Mart ayında yaptığı açıklamada şöyle diyordu:
"Merkez Bankası dalgalı kur rejimi uyguluyor ve bundan kesinlikle taviz verilmeyecek. (TCMB Başkanı) Kavcıoğlu da aynı şekilde düşünüyor. Dolayısıyla kambiyo rejiminden hiçbir şekilde taviz verilmeyecek. Yumuşak ya da sert hiçbir şekilde sermaye kontrolü gibi bir gündem yok"
Bu açıklamaya imkansız üçlü açısından baktığımızda, şu ortaya çıkıyor. Türkiye, sermaye hareketlerini serbest bırakmayı ve dalgalı kur rejiminden taviz vermemeyi seçmiş bir ülke. Bunun sonucunda bağımsız bir para politikası uygulayabiliyor ve MB isterse faizi arttırabiliyor veya düşürebiliyor. Yukarıda demiştim ya, iktisatçılar "128 milyar dolar nerede?" diye sorarken cevap verecek olanların bu imkansız üçlü konusunu bildiğini ve ona göre cevap vereceklerini düşünüyorlar. Yani, "gerektiği için kura müdahale ettik" demek yeterli bir cevap değil. Cevap verecek olanların "hem faizin hem de kur seviyesinin aynı anda kontrol edilemeyeceği bilindiği halde, neden böyle bir müdahale yaptınız?" sorusuna cevap vermesi gerekiyor.
Bugüne kadar pek çok iktisatçı imkansız üçleme konusunu gündeme getirdi. Mesela, Mahfi Eğilmez 2021'in Şubat ayında şöyle diyordu:
"Ekonomi yönetimi bu bir yıllık dönemde 65.3 milyar dolar (kamu bankalarının harcadıkları birlikte 128 milyar dolar) harcayarak imkânsız üçleme denilen ekonomi hipotezinin doğru olup olmadığını test etti ve doğru olduğunu gördü."
Uğur Gürses, 2019 ve 2020'de yazdığı en az üç yazıda (1, 2, 3) imkansız üçlüden bahsediyordu. Misal, 21 Mayıs 2019'daki yazısında ise şöyle demişti:
"İktisatta çok yaygın biçimde kabul gören Mundell’in "imkânsız üçlü" kuramına göre; sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ülkede hem faizi hem de döviz kurunu kontrol edemezsiniz. Doğrusu Ankara’daki ekonomi yönetimi, bu kuramı ülkeye ağır bir fatura ödeterek öğreniyor."
Benzer bir şekilde, 30 Temmuz 2020 tarihli Financial Times haberi, Türkiye'nin ekonomi politikasının imkansız üçlünün imkanlı olduğu varsayımına dayandığını söylüyordu. Daha da gerilere gidebiliriz. Mesela, Uğur Gürses'in 2018'de yazdığı "The Impossible Trinity Test" yazısı var. Örnekler çoğaltılabilir.
O zaman, bu 128 milyar dolar tartışmasını rahmetli Robert Mundell'in çalışmaları bağlamında değerlendirmekte fayda var. Merkez Bankası'nda çok iyi iktisatçılar çalışıyor. Yeni başkan, "nedir bu imkansız üçlü?" diye sorarsa, hemen açıklarlar. Dediğim gibi benim bilgim sınırlı.
Haftanın Bağlantıları
Haber ve yazılar
Kripto varlık ve Fintek konusuyla ilgili şu yazıya bir göz atmak isteyebilirsiniz: "From fintechs to banking as a service: global trends banks cannot ignore"
Demirhan Büyüközcü'nün kripto paralarla ilgili Twit zincirine de bakmanızı öneririm.
Paul Krugman'ın Robert Mundell ile ilgili yazdığı yazıyı okumak isteyebilirsiniz.
Geçen haftaki bültende bahsettiğim Economics in One Virus başlıklı kitap ile ilgili bir söyleşi yayınlandı (video). İzlemek isteyebilirsiniz.
Esther Duflo (Nobel İktisat Ödülü, 2019) ile yapılan bu söyleşi okumaya değer.
Noah Smith, bu haftaki substack yazısı güzel. "Why has climate economics failed us?"
Star Trek'teki Spock, bazen Homo Economicus'a örnek olarak verilir. Yapılan çalışmaya göre, Spock'un rasyonelliği beş para etmiyormuş. Okumak için buyrun.
Diane Coyle, büyük veri ile ilgilenen iktisatçılar için güzel bir yazı yazmış. Bakmak isteyebilirsiniz: "The Dangers of Data-Based Certainty"
Yapılan yeni bir çalışma, salgın nedeniyle evden çalışmanın yayınlaşmasının üretkenliği kalıcı bir şekilde yükseltebileceğini söylüyor. Makaleye NBER sitesinden erişebilirsiniz. Makaleyle ilgili kısa bir yazı okumak isterseniz, sizi Voxeu sayfasına alalım.
Paranın doğası ve kripto paralar konusunda bazı okumalar
Konuyla ilgili okuma yapmak isteyen olursa diye görece yeni makale ve kitaplardan oluşan bir okuma listesi hazırladım. Umarım faydalı bulursunuz. Makalelerin bazıları fazla akademik (ve ağır) olabilir ama Birch'in Before Babylon, Beyond Bitcoin başlıklı kitabı çok rahat okunuyor. Tavsiye ederim.
Birch, D. (2017). Before Babylon, Beyond Bitcoin. London: London Publishing Partnership.
Frasser, C., & Guzmán, G. (2020). What do we call money? An appraisal of the money or non-money view. Journal of Institutional Economics, 16(1), 25–40. https://doi.org/10.1017/S1744137419000419
Guala, F. (2021). Money as an Institution and Money as an Object. Journal of Social Ontology. https://doi.org/10.1515/jso-2020-0028
Mäki, U. (2021). Reflections on the Ontology of Money. Journal of Social Ontology. https://doi.org/10.1515/jso-2020-0063
Peacock, M. S. (2017). The ontology of money. Cambridge Journal of Economics, 41(5), 1471–1487. https://doi.org/10.1093/cje/bex012
Reijers, W., & Coeckelbergh, M. (2018). The Blockchain as a Narrative Technology: Investigating the Social Ontology and Normative Configurations of Cryptocurrencies. Philosophy & Technology, 31(1), 103–130. https://doi.org/10.1007/s13347-016-0239-x
Searle, J. R. (2017). Money: Ontology and deception. Cambridge Journal of Economics, 41(5), 1453–1470. https://doi.org/10.1093/cje/bex034
Smit, J. P., Buekens, F., & du Plessis, S. (2016). Cigarettes, dollars and bitcoins – an essay on the ontology of money. Journal of Institutional Economics, 12(02), 327–347. https://doi.org/10.1017/S1744137415000405
Warmke, C. (2021). What is bitcoin? Inquiry, 1–43. https://doi.org/10.1080/0020174X.2020.1860123
Bitirirken...
Bu haftalık bu kadar. Okuduğunuz için teşekkürler.
Bültene abone olanlara ve Twitter'dan takip edenlere çok teşekkür ederim. Bülteni beğeniyorsanız, Twitter'da aktif olmayan kişilere de ulaşmama yardım ederseniz çok sevinirim. Mesela, Facebook'ta ve diğer mecralarda paylaşabilirsiniz ve ilgili olabilecek kişilere e-posta ile gönderebilirsiniz. Yardımınız için teşekkürler.
Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle,
Sevgiler,
N. Emrah Aydınonat