Merhaba,
Bu hafta okunması gereken çok fazla şey yayınlandı, gündem yine çılgın gibiydi ve ben de oldukça meşguldüm. Bu sebeplerle, bu haftaki bülten--geçen haftakine kıyasla--biraz daha kuru ve sıkıcı oldu sanırım. Yine de bültende işinize yarayacak ilginç bir şeyler bulacağınızı umuyorum.
İyi okumalar!
Toplam okuma süresi: 9 - 12 dakika
Merkez Bankası
TÜSİAD'ın geçen hafta yayınladığı Türkiye Ekonomisi 2021 Raporu ile başlayalım. Raporun hemen girişinde, Merkez Bankası'nın başkanının aniden ve anlaşılmaz biçimde değişmesinin neden önemli olduğuna işaret eden bir grafik var. Başkanı değiştirince, risk primi de zıplamış.
Merkez Bankası'nın kabaca ne iş yaptığını bilmek vatandaşlık bilgisi kapsamında bir şey, tamam. Ama bizdeki gibi Merkez Bankası ile yatıp Merkez Bankası ile kalkmak da sağlıklı bir şey değil. Normal koşullarda, işiniz değilse MB başkanı kimdir, para politikası kurulu kimlerden oluşur falan bilmenize gerek olmaz. Tabii koşullar normal değilse, bilmeniz gerekir. PPK'da birisi görevden mi alındı? Yerine yeni biri mi geldi? Bu görev değişikliğinin ardında yatan asıl nedeni anlamak piyasa aktörlerinin vereceği kararlar açısından hayati bir önem arz edebilir.
Geçen hafta yazılıp çizilenden anlıyoruz ki, MB başkanın görevden alınmasının nedenini henüz hiç kimse tam anlamış değil. Anlamamamız da normal. Yeni başkan, yaptığı basın açıklamasında, Bloomberg'e verdiği röportajda ve dahi TCMB genel kurul toplantısında verdiği mesajlarda eski başkan Naci Ağbal'ın yaptığının tersini yapmayacağını söylüyor.
"İçinde bulunduğumuz dönemde enflasyon ve enflasyon beklentilerinin bulunduğu yüksek seviyeler sıkı bir para politikası duruşu gerektiriyor. Parasal duruş, enflasyon gelişmeleri ve enflasyon beklentileri dikkate alınarak dezenflasyon sürecini en kısa sürede tesis edecek ve orta vadeli hedeflerimize ulaşıncaya kadar bunun sürekliliğini sağlayacak bir sıkılık düzeyinde belirlenmeye devam edilecektir. Enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana kadar politika faizini, güçlü dezenflasyonist etkiyi muhafaza edecek şekilde, enflasyonun üzerinde bir düzeyde oluşturmaya devam edeceğiz." Şahap Kavcıoğlu, yeni TCBM Başkanı (kaynak)
1 Nisan'da yapılan "MACROECONOMIC OUTLOOK AND MONETARY POLICY IN TURKEY" başlıklı TCMB sunuşunda ise daha fazlası var. Sunuşta şöyle deniyor:
"Gerekirse ek parasal şıkılaştırmaya yapılacaktır." (kaynak)
Bu açıklamalar kafa karıştırıyor tabii! Madem yeni başkan, eskisinin tıpkısının aynısını yapacaktı o zaman başkanı niye değiştirdik? Madem yeni başkan piyasalara tekrar güven verebilmek için bunca mesai yapacaktı, başkanı değiştirerek neden piyasaların güvenini sarstık? Madem öngörülebilirlik vurgusu yapılacaktı, MB başkanını öngörülemeyecek şekilde bir gece ansızın neden değiştirdik? Sorular, sorular, sorular.
Bu sorulara cevap arayanlar, Reuters'in 31 Mart tarihli haberi ilginizi çekebilir. Haberde görevden almanın asıl nedeninin son faiz kararı değil, Naci Ağbal'ın kendisinden önceki dönemdeki politika tercihleri ile ilgili inceleme başlatmış olması olduğu söyleniyor.
Uğur Gürses, 'blog'unda konuyla ilgili detaylı bir yazı yazdı: "Yönetim krizinde mesele faiz mi, eriyen rezervler mi?" Gürses, yazıda PPK'daki son değişiklikleri de ele alıyor. Okumak isteyebilirsiniz.
Ali Babacan da bir konuşmasında bu konunun üstüne gitmiş ve "Merkez Bankası'nın rezervlerine, yedek akçelere ne olduğunu açıklamak zorundasınız. [...] Açıklamazsanız, biz zaten o kayıtları açıp vatandaşlarımıza göstereceğiz." demiş. Babacan bir şey biliyorsa neden açıklamak yerine "açıklarız" diyor? Bu da bir muamma.
Naci Ağbal gerçekten inceleme başlattığı için mi görevden alındı? Ben bilmiyorum. Görevden alanlar bilir ama onlar da açıklamıyorlar. Zaten sorun da bu.
Vergi Politikası
Ayşe Aylin Bayar, Haluk Levent ve Öner Günçavdı, Türkiye’nin vergi sistemine ve vergilendirmenin gelir dağılımına etkileri üzerine güzel bir rapor hazırlamış. Raporun tanıtım yazısı, bize "para politikası tartışmalarına sıkışıp kalmayın" diyor:
"Ekonomilerin içine düştükleri krizlerden çıkabilmek için başvurdukları para politikalarının ekonomilerde yapısal sorunlar yaratmakta olduğu, hatta krize geçici çözüm olduğu tartışılan bir husustur. Özellikle doğru maliye politikaları tarafından desteklenmeden uygulanan para politikalarının, ekonomide yapısal bir karakter gösteren problemlerin çözülmesinde çok da faydalı olmadıkları bilinmektedir. Örneğin bugünkü gibi iç talepte yaşanan düşüşleri gidermeye yönelik düşük faiz politikalarının, bu talebi canlandıracak kesimlerin borçlanmalarına olanak sağlayamadan, krediye daha kolay ve hızlı erişebilen kesimler lehine avantajlara neden olduğu günümüzün bilinen gerçeklerindendir. Bu itibarla, bugün maruz kaldığımız ekonomik yavaşlama ve düşük büyüme problemleriyle baş edebilmek için uygulanan para politikalarının mutlaka uygun bir maliye politika karmasıyla desteklenmesine ihtiyaç vardır. Ancak o zaman bu para politikalarının gelir dağılımında yaratacağı bozulmaların önüne geçilebilecektir." [kaynak]
Raporda, Türkiye'nin vergi politikası ve bu politikanın gelir dağılımına etkisi ile ilgili çok sayıda grafik ve analiz bulunuyor. Mesela, aşağıdaki grafik, Türkiye'nin gelir ve kazançtan topladığı verginin GSYİH'ye oranının çok düşük olduğunu gösteriyor.
Rapor, harcamalar üzerinden alınan vergilerin düşük gelir gruplarını daha çok etkilediğini gösteriyor ve daha genel olarak vergi sisteminin düşük gelirlilerin aleyhine işlediğini söylüyor. Rapor, çeşitli politika önerileriyle son buluyor. Bunlardan bir tanesi: asgari ücretin vergiden muaf tutulması. Raporun tamamı bir tık uzağınızda (PDF).
Dikkat Çeken Köşe Yazıları
Fatih Özatay hocamız, 1 Nisan tarihli yazısında "yeni ekonomik model" diye bir şeyden bahsetmiş. Önce 1 Nisan şakası sandım, çünkü bu yeni ekonomik model konusu Albayrak döneminin konusuydu diye hatırlıyorum. Ama yazıdan anladığım kadarıyla, TV kanallarında birileri hala yeni ekonomik modelden bahsediyor olmalı. Fatih hoca, yazıda bu yeni modelcileri eleştiriyor. Belki okumak istersiniz.
Herhalde bu yeni modelciler yüzünden falan olsa gerek, Emre Alkin da yazısında "faiz enflasyon yaratır" diyenleri eleştirmiş ve şöyle demiş: "Dolayısıyla "faiz enflasyon yaratır" diyerek körlemesine bir yanlışa destek vermek en hafif ifadeyle hükümetin üzerine düşen görevi yapmaktan kaçınmasına kılıf hazırlamaktan başka bir anlama gelmez".
Emrah Lafçı, 3 Nisan tarihli yazısında, iktisadi büyüme ile reel sektörün yabancı para cinsinden kredileri arasındaki ilişkiyi ele almış. "Yüksek ekonomik büyüme sağladığımızda yine kadim problemlerimiz olan özel sektörün döviz açık pozisyonu, cari açık gibi konuların tekrar hortlayacağını söylemek yanlış olmayacaktır." diyor. Okumak isteyebilirsiniz.
Güven Sak hocamız geçen haftaki yazısında istihdam piyasası çok rutin becerilerle dolu bir ülkeler için dertlenmiş. Tahmin edeceğiniz gibi bu ülkelerden biri de Türkiye. Teknolojik ilerleme güzel bir şey ama eğer teknoloji üretmiyorsanız ve teknoloji konusunda dışa bağımlıysanız iktisat politikalarınızı geliştirirken bunu göz ardı edemezsiniz. Güven hoca diyor ki, "Daha önümüzde yapacak çok iş var ama biz burada saçma ile pek meşgulüz." Yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
Çip krizi
Daha önceki bültenlerde çip kıtlığından bahsetmiştik (sayı #2, sayı #3). Devam edelim.
Önceki bültenleri hazırlarken dikkatimden kaçmış. Çip arzı bir de Japonya'daki Renesas yarıiletken fabrikasında çıkan yangın nedeniyle darbe yemiş (konuyla ilgili BBC haberi).
Geçen hafta da çip kıtlığı ile ilgili pek çok haber ve yazı yayınlandı. Financial Times'ta çıkan dikkat çekici bir yazı, Tayvanlı TSMC adlı çip üreticisinin küresel ekonominin anahtar firmalarından biri haline geldiğini anlatıyordu. Yazı, TSMC'nin yeni fabrikası ile birlikte yarıiletken dünyasının merkezi haline geleceğini söylüyor.
Avrupa, ABD ve Çin, çip üretiminde dışa bağımlılığı azaltmak için çeşitli adımlar atıyor. Mesela, Intel, Arizona'da iki yeni çip fabrikası açacağını açıklamıştı. Avrupa Birliği, çip üretim kapasitesini iki katına çıkarmayı amaçlıyor. Ancak, Financial Times'taki yazıdan anladığım kadarıyla, TSMC ve Samsung gibi üreticiler ile diğerleri arasında önemli bir fark var: teknoloji! Görünen o ki, çoğumuzun adını bile duymadığı bu firma, TSMC, uzun bir süre daha küresel ekonominin merkezi olarak kalacak.
TSMC ve çip krizi ile ilgili güzel bir yazı ve analiz de Bloomberg'de yayınlandı. Konu ilginizi çekiyorsa, bakmak isteyebilirsiniz.
The Economist de Ocak ayında çip üretimindeki yeni gelişmelerin yaratacağı olanaklara ve risklere değinen bir yazı yayınlamıştı: "Chipmaking is being redesigned. Effects will be far-reaching"
Bu işin bir de uluslararası siyaset boyutu var. Mesela, geçen sene ABD, Huawei'nin ABD teknolojisi kullananan firmalara erişimini kısıtlamıştı. Bu kısıtlama önce sadece ABD'li firmaları ilgilendiriyordu ama sonra dünyanın neresinde olursa olsun ABD teknolojisi kullananan firmaların Huawei'ye ürün satmasının önüne engeller konulmuştu. Bu firmalar arasında TSMC de vardı (çünkü TSMC, üretim için ABD'li Applied Materials'ın ürünlerini ekipmanlarını kullanıyormuş). Dolayısıyla, siyasi bir manevra ile dünyanın en büyük telekominikasyon üreticilerinden biri olan Huawei'nin çip talebini karşılaması zorlaştırılmıştı. Çip tedarik zincirinin yapısı ve az sayıdaki firmaya bağımlılığı düşünülürse, çip kıtlığının önümüzdeki günler ve yıllarda siyaseti daha çok meşgul edeceğini güvenli bir şekilde söyleyebiliriz.
Çin-ABD ilişkileri ve Huawei hikayesi ilginizi çekiyorsa, şu yazıya bakmak isteyebilirsiniz: "Huawei chips crisis shortens odds on China-US conflict". (Not edeyim, bu benim takip ettiğim bir site değil. Sektörden bir arkadaşıma konu hakkında danışınca, "bu fikir verebilir" diyerek bu bağlantıyı gönderdi.)
Silikon yonga plakaları, her elektronik ürünün temelinde yer alıyor. Dolayısıyla, bilgisayar üretiminden otomotiv sektörüne kadar mikroçip kullanan her yer silikon yonga plakası üreticilerine bağımlı. Merak edip, çip üretiminin olmazsa olmazı silikon yonga plakalarını kimler nerede üretiyor diye baktım. Aşağıdaki harita bu fabrikaların yerlerini gösteriyor.
Konuyu bir yere bağlamak gerekmiyor ama illa bağlamak gerekiyorsa, Türkiye'deki cep telefonu üretimine bağlayabiliriz. Çip krizi ve tedarik zincirleri ile ilgili okumalardan anladığımız şu: her tedarik zincirinin bir tedarik zinciri var ve elektronik üretiminde silikon yonga plakası üretenlere bağlıyız. Bu sebeple, cep telefonu firmalarının Türkiye'de üretim yapmasına sevinirken, montajın tedarik zincirleri zincirinde sonlarda yer aldığını akılda tutmamızda fayda var.
Bu Hafta Takip Edilecekler
8 Nisan'da Refet Gürkaynak hocamız, Halkın Ekonomisi Dersleri'nde "Ekonomiyi Ölçmek: Büyüme, Tüketim Sepeti, Enflasyon, İşsizlik" başlıklı bir ders verecek. Kaçırmayın. Derse kayıt olmak için http://tinyurl.com/refetgurkaynak adresini ziyaret edebilirsiniz!
Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü güzel seminerler düzenliyor. Ercan Eren hocamızda Youtube kanalında ilginizi çekebilecek söyleşiler yapıyor. Her ikisini de Ercan hocanın Twitter hesabından takip edebilirsiniz.
Haftanın bağlantıları
İktisat eğitimi
The Economist dergisinde yayınlanan bir yazı iktisat eğitimini modernize etme çabalarının ivme kazandığını söylüyor. Makaleye göre, Amerika'daki iktisat hocalarının çoğu son 25 yıldır eğitim yöntemlerini neredeyse hiç değiştirmemiş: aynı yöntem, aynı kitaplar, benzer ödevler, etc. Son gelişmelerden biraz haberdar olmak için, The Economist'teki yazıyı okumak isteyebilirsiniz. The Economist'e aboneliğiniz yoksa, burada PDF olarak var.
İktisadı yeniden düşünmek
Hazır iktisat eğitimi demişken, iktisadın geleceğinin nasıl şekilleneceği hakkında biraz daha düşünmek isteyenler için, Samuel Bowles ve Wendy Carlin'in IMF Finance & Development dergisinde çıkan yazısını önerelim. Bowles ve Carlin, yazıda iktisadın geleceğinin nasıl şekilleneceği hakkındaki ipuçlarını, iktisat öğrencilerinin hangi konulara önem verdiğine bakarak bulabileceğimizi söylüyorlar. 2016 ve 2020 arasında 18 ülkeden 9 bin kadar öğrenciye sormuşlar ve öğrenciler iktisadın en çok eiştsizlik konusuna önem vermesi gerektiğini söylemiş. Yazının tamamı bir tık uzağınızda (PDF).
Ricardo Hausmann, Project Syndicate'te "The Individual Failings of Economics" başlıklı bir yazı yayınladı. Yazıda anaakım iktisattaki yöntemsel bireyciliği eleştiriyor.
Genişletilmiş İnsani Kalkınma Endeksi
Hazır bahsi geçmişken, eşitsizlik konusu ile ilgilenenler için güzel bir söyleşi. Voxeu, eşitsizliği nasıl ölçeriz diye kafa yoran Leandro de la Escosura ile konuşmuş. Bu Podcast'i dinlemek isteyebilirsiniz.
"Yok ben podcast ile uğraşamam, bana makaleyi göster" diyorsanız, şu çalışma metnine bir göz atabilirsiniz: Inequality Beyond GDP: A Long View.
Ama asıl makale, The Economic History Review'da çıkacak olan "Augmented human development in the age of globalization" başlıklı makale. Adından da anlaşılacağı gibi Prados de la Escosura Genişletilmiş bir İnsani Kalkınma ölçütü geliştirme çabası içinde. Bu ölçüt eğitim, sağlık, yaşam standartları ve siyasal özgürlükleri içeriyor. Tahmin edebileceğiniz gibi, böyle ölçünce iktisadi büyüme ile insani kalkınmanın her zaman el ele gitmediği iyice ortaya çıkıyor.
Economic History Society'nin websitesinde makaleyle ilgili bir de blog yazısı var.
Makroiktisat, mikro temeller ve iktisat metodolojisi
Eğer makroiktisat ile ilgileniyorsanız, Oxford Review of Economic Policy'nin "Rebuilding macroeconomic theory II" başlıklı özel sayısını zaten görmüşsünüzdür. Görmediyseniz, David Vines ve Samuel Wills'in makalesi özellikle ilginizi çekebilir.
Bu özel sayı ve özellikle de bu makale hakkında Simon Wren-Lewis'in kendi 'blog'unda yazdıklarını da okumak isteyebilirsiniz.
Not edeyim: Oxford Review of Economic Policy, 2018 yılında da aynı konuda bir özel sayı çıkarmıştı: "Rebuilding macroeconomic theory I". 2018 sayısında, Simon Wren-Lewis'in makalesi de var: "Ending the microfoundations hegemony". Kaçıranlar için, yine aynı sayıda Olivier Blanchard'ın "On the future of macroeconomic models" başlıklı makalesi de var.
Son olarak, Noah Smith'in iki hafta önce yayınlanan Substack yazısı da makroiktisat tartışmalarıyla ilgili: "The Return of the Macro Wars"
Veri, veri, veri
Dünya Bankası Kalkınma Raporu'nun yayınlandığını duymuşsunuzdur. Raporun Türkçe basın bildirisinin başlığı şöyle: "Yoksullukla Mücadele için Daha Güçlü Veri Sistemlerine İhtiyaç Duyuluyor". Raporun tamamını okumadım ama şöyle bir göz gezdirince raporun ana fikri şu: "çok veri var, bunu iyi amaçlar için kullanabiliriz, ama veri kötüye de kullanılabilir, aman dikkatli olmak lazım!" Biraz, Woody Allen'in hızlı okuma şakası gibi ("olay Rusya'da geçiyor") oldu, biliyorum! Veri konusu süper önemli. Raporu dikkatlice okumak lazım.
Dünya Bankası Kalkınma Raporu hakkında İktisatçı Timothy Taylor'un yazısını da okumak isteyebilirsiniz.
Ha unutmadan, Dünya Bankası, geçen hafta bir de "Avrupa ve Orta Asya Ekonomik Güncelleme Raporu" yayınladı. Tahmin edin konu ne? Veriler, Dijitalleşme ve Yönetişim!
Bitirirken...
Bu haftalık bu kadar. Okuduğunuz için teşekkürler.
Bültene abone olanlara ve Twitter'dan takip edenlere çok teşekkür ederim. Bülteni beğeniyorsanız, Twitter'da aktif olmayan kişilere de ulaşmama yardım ederseniz çok sevinirim. Mesela, Facebook'ta ve diğer mecralarda paylaşabilirsiniz ve ilgili olabilecek kişilere e-posta ile gönderebilirsiniz. Yardımınız için teşekkürler.
Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle,
Sevgiler,
N. Emrah Aydınonat