Merhaba,
İktisat Nedir? | Bülten'e abone olduğunuz için teşekkürler.
Gündem yoğun. Bugün, enflasyon verisi açıklanacak (siz bunu okurken açıklanmış olabilir). Ukrayna'dan yola çıkan tahıl gemisi İstanbul Boğazı'na ulaşmış ve denetim heyetini bekliyormuş. 2022 KPSS sorularının bir yayınevinin hazırlık testindeki sorular aynı olduğu iddiası konuşulurken ÖSYM Başkanı Aygün görevden alındı. Kavcıoğlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) toplantısında biraz geri adım atıp "Sanayiciye stokçuluk suçlamam olmadı" demiş. Sözcü'nün haberine göre apartman aidatları uçmuş. Gündem yoğun.
Gelin isterseniz biz derin bir nefes alıp gündemden biraz uzaklaşalım. Bu sayıda ana konularımız, yeni sanayi politikası ve halkın faiz teorisi. Bunlar dışında, ilginizi çekeceğini düşündüğüm bazı bağlantılar da paylaşacağım.
İyi okumalar!
Yeni Sanayi Politikası ve Diğer Bazı Şeyler
Yeni Sanayi Politikası
Sizi sıcak gündemden alıştıra alıştıra uzaklaştırmak için, Nancy Pelosi'nin Tayvan ziyareti ile başlayalım. Tayvan'ın dünyanın en büyük yarı iletken üreticisine (TSMC) ev sahipliği yaptığını biliyor muydunuz? Yarı iletken üretimi ve ticareti iktisat politikası açısından (ve muhtemelen dış politika açısından da) önemli.
Türkiye'de haberini yapan oldu mu bilmiyorum. Ekonomi ile ilgilenenler için dikkatlice incelenmesi gereken bir haber şuydu: ABD, hem yarı iletken üretimini hem de bilimsel araştırmaları desteklemeyi amaçlayan bir düzenleme yaptı: "CHIPS and Science Act"
Bu düzenlemeyi yeni sanayi politikasının bir örneği olarak görebiliriz. ABD, bu düzenleme ile hemen her sektör için ama özellikle savunma sanayi için çok önemli olan yarı iletken üretimini desteklemeyi amaçlıyor. Ama tek amaç bu değil.
Düzenlemenin amaçları arasında şunlar yer alıyor:
- Yarı iletken üretimini arttırmak,
- Tedarik zinciri sorunlarını azaltmak,
- Yerli üretimi arttırmak,
- Bilimsel araştırma ve yeniliği canlandırmak,
- İktisadi ve ulusal güvenliği arttırmak.
İktisat Nedir? | Bülten'de daha önce çip krizini ve bu konuların neden önemli olacağını biraz tartışmıştık. Mesela, bir bültende şöyle demişim:
Pandeminin başlangıcında bunu biraz idrak etmeye başladık aslında. Covid-19 ile mücadelede her koyunun kendi bacağından asılacağını anlayan ülkeler, tıbbi cihazlar ve maske vb. gibi koruyucu ekipmanların üretimi konusunda dış dünyaya bağımlılığımızı nasıl azaltırız diye düşünmeye başladı. Sonra, aşı arzı sıkıntısı çıktı. Kafalar iyice ağrımaya başladı. Çip kıtlığı nedeniyle otomobil üreticileri üretimlerini durdurmaya başlayınca, silikon yonga plakası ve çip üretimi konusunda da bağımlılıklar ortaya çıktı. Şimdi de Süveyş kanalında sıkışan gemi bize gösteriyor ki, küresel ekonomik düzen ve dolayısıyla uygarlığımız sandığımızdan daha kırılgan olabilir. Bloomberg Business'ten Chris Bryant tam da bu başlıkla bir yazı yayınladı (“Suez Shows Civilization Is More Vulnerable Than We Think”), okumak isteyebilirsiniz. Covid-19 sonrası dünyayı tasarlarken bu konuları düşünmemiz gerekecek, ben şimdiden söylemiş olayım.
Tabii, yarı iletken teknolojisinin önemi yeni bir şey değil. Özellikle, Çin'in teknolojiye yaptığı yatırımlar nedeniyle, ABD'nin (ve Avrupa'nın) yarı iletkene yatırım yapması gerektiği uzun süredir konuşuluyordu. Misal, bakınız, çip savaşlarıyla ilgili şu The Economist yazısı (2018 yılından): "Chip wars: China, America and silicon supremacy".
Pandemi ve şimdi de Rusya'nın Ukrayna'yı işgali nedeniyle, kendi kendine yeterlilik, tedarik zincirleri, enerji güvenliği ve savunma sanayi ile ilgili endişeler artınca, bu konular ve sanayi politikası daha da önemli hale geldi. Bu konuda kapsamlı bir yazı okumak isterseniz, Noah Smith'in "Industrial policy starts with semiconductors" başlıklı yazısını okumanızı öneririm. Smith, yazıda yarı iletken üretiminin yeni sanayi politikası için neden önemli olduğunu detaylı bir şekilde tartışıyor.
Bu haberleri ve Smith'in yazısını okurken şu aklıma geldi: Geçen hafta, İstanbul Sanayi Odası (İSO)-Kavcıoğlu tartışmasının yaşandığı toplantıda, bir iş insanı şöyle bir şey demişti: "Ben gerçekten üzülüyorum, Türkiye neden 2 milyar dolarlık bir bütçe ayırıp neden çip üretmiyor?". Dedi ama hiç kimse bu öneriyi dikkate almadı. Toplantı sonrasında çip yatırımı tartışılmadı. Kim stokçuluk yapıyor, kim dövizleri kasada saklıyor falan gibi şeyler konuşuldu. Düşünürseniz, buradan çıkarılacak çok dersler var.
Ama isterseniz biz İSO toplantısından çıkarılacak derslerin ötesine geçelim. Bu gelişmeler, iktisat politikası açısından ne anlama geliyor? Bir görüşe göre, pandemi, savaş, iklim krizi, biyoçeşitlilik kaybı vb. gibi olay ve olgular, neoliberal politikalardan vazgeçilmesine neden oluyor. Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerle korumacılık, yerli ve yerel üretimi destekleme, anahtar sektörlere kamu yatırımları gibi politikalar önem kazanıyor.
Ama henüz neoliberal paradigmanın yerini neyin alacağı çok da belli değil. Belki tüm dünya Türkiye'nin yeni ekonomi modelini uygulayacak (şaka!) belki de başka bir şey olacak. Dani Rodrik, Project Syndicate'deki yazısında bu konuyu ele alıyor ve diyor ki yeni bir paradigma ortaya çıkıyor olabilir: Productivisim (buna, "üretimcilik" diyebiliriz). Bu yeni paradigma, finans, tüketimcilik ve küreselcilik yerine üretime, çalışmaya (işe) ve yerelciliğe odaklanıyor. Dani Rodrik'in "The New Productivism Paradigm?" başlıklı yazısını okuyun derim.
Hazır yaz devam ederken belki bu konularla ilgili iki farlı görüşü yansıtan iki kitaba da bakmak istersiniz.
Birincisi, Mariana Mazzucato'nun mehşur The Entrepreneurial State (Public Affairs; 2. edisyon, 2015) başlıklı kitabı.
İkinci kitap ise, Deirdre McCloskey ve Alberto Mingardi'nin yazdığı The Myth of the Entrepreneurial State (American Institute for Economic Research, 2020)
Mazzucato, girişimci devlet fikrini savunurken, McCloskey ve Mingardi, bu fikre hararetle karşı çıkıyor. İyi okumalar.
Halkın faiz teorisi
Tüketicilerin ve genel olarak halkın ekonomi hakkında nasıl düşündüğünü, neler düşündüğünü ve kafalarında ne gibi bir ekonomi modeli olduğunu bilmek, iktisat politikalarını doğru tasarlamak açısından çok önemli. Ne var ki, normal vatandaşın kafasındaki ekonomi modeli ile ilgili çok fazla çalışma yok. Ya da belki de yoktu demek daha doğru, çünkü The Review of Economic Studies’te yeni yayınlanan bir çalışma, bu açığı kapatıyor.
Andre, Peter, Carlo Pizzinelli, Christopher Roth, and Johannes Wohlfart. 2022. “Subjective Models of the Macroeconomy: Evidence From Experts and Representative Samples.” The Review of Economic Studies, doi:10.1093/restud/rdac008.
Çalışmada, uzmanların (iktisatçıların) ve halkın ekonomiye nasıl baktığı inceleniyor. 6500 kişinin (halk) ve 1500 uzmanın (iktisatçılar) ekonomi hakkındaki “inanç”ları ve öznel modelleri incelenmiş. Sonuç: iktisatçıların ve halkın kafasındaki ekonomi modellerinin örtüşmediği ortaya çıkmış.
Çalışmada ortaya konulan en çarpıcı sonuçlardan biri şu: iktisatçılar ve normal vatandaşlar bazı iktisadi “şok”ların (misal, Merkez Bankası'nın faiz arttırmasının) enflasyonu ve işsizliği nasıl etkileyeceği konusunda anlaşamıyor. İktisatçılar “faiz artarsa enflasyon” düşer diyor, halk ise “faiz artarsa enflasyon artar” diyor. Yani faiz sebep, enflasyon neticedir teorisi, bu çalışmada incelelen halkın inandığı bir teori.
Çalışmada, iktisatçılar ve halk arasındaki fikir ayrılığının, kafalarındaki ekonomi modelinden kaynaklandığı da ortaya konuyor. Mesela, normal vatandaşın kafasında şöyle bir etki mekanizması var: faiz artarsa, firmaların kredi maliyetleri artar, bu da tüketiciye enflasyon olarak yansır. İktisatçılar ise faizin enflasyon üstündeki etkisinin tek bir kanaldan gerçekleşmediğini biliyorlar ve dikkate alıyorlar. (Bu konuda, “”Faizi indirelim, ekonomiyi canlandıralım” başlıklı yazıya bakabilirsiniz.
Bunları bilmek neden önemli? Merkez Bankalarında çalışan iktisatçılar, faiz politikasının halkta nasıl bir karşılık bulacağını bilirse, iletişim stratejilerini ona göre kurgulayıp, Merkez Bankası politikasının istenen sonuca ulaşmasını kolaylaştırabilirler. Mesela, enflasyonla mücadele etmek için faiz arttırmaları gerekiyorsa, bunun hangi kanaldan nasıl olacağını halka daha iyi anlatarak, beklentileri yönetebilirler.
Şimdi, asıl önemli soruya gelelim: peki eğer Merkez Bankası da vatandaşla aynı ekonomi modeline sahipse ne olur? Yani, Merkez Bankası da faizi arttırınca enflasyonun arttığına inanıyorsa ne olur? Makale bu soruya cevap vermiyor. Ama biz ne olduğunu az çok biliyoruz sanırım!
Köşe yazıları ve diğer bağlantılar
İstanbul Sanayi Odası (İSO)-Kavcıoğlu tartışması
İSO-Kavcıoğlu tartışması hakkındaki yorumların çoğu toplantıda konuşulanlara odaklandı. Kim ne dedi? Kim kimi nasıl eleştirdi? falan. Ama asıl neyin konuşulmadığına ve bunun nedenine odaklanmak lazım. Bu konuda iki yazı:
Birincisi, İktisat Nedir? | Bülten'den: "Nadir görülen bir olay"
İkincisi ise Uğur Gürses'ten. Bu daha kapsamlı ve biraz farklı bir perspektife sahip. Uğur Bey, bu tartışmanın iktisat derslerinde örnek olay olarak okutulmasını öneriyor. Tek bir şey okuyacaksanız, bunu okuyun derim: "Zurnanın ‘zırt’ dediği gün"
Seçim ekonomisi
Fatih Özatay, "Bir yavaşlama göstergesi daha" başlıklı yazısında, ekonominin yavaşlama sinyalleri verdiğini söylemiş ve sormuş: İktidar, seçime kadar ekonomiyi canlı tutmayı başarabilir mi? Fatih hoca, bu soruyu "zor" diye cevaplıyor:
"Dış koşullar uygun olsaydı ve enflasyon düzeyi makul bir düzeyde dalgalansaydı, bu tür bir politikayla seçim öncesinde ekonomiyi canlandırmak mümkün olabilirdi. Oysa ihracat yaptığımız ülkelerin önemli bir kısmının ekonomilerindeki faaliyet hacmi ya çok yavaşlıyor ya da daralıyor. İhracat artışı açısından olumsuz bir dönem söz konusu. Azan enflasyon, tüketicinin satın alma gücünü sürekli azaltıyor. Ücret ve maaşlara yapılacak artışlar, ne kadar yüksek olsalar da, birkaç ay sonra enflasyonla satın alma gücünün eskisinden daha da kötü bir düzeye düşmesi söz konusu. Bu tabloya bir de artan döviz talebini ve aynı ölçüde artmayan (hatta azalan) döviz arzını ekleyin. Sözünü ettiğim türden bir seçim öncesi ekonomi politikasının ekonomiyi canlandırma anlamında başarı şansının oldukça düşük olduğu ortaya çıkar."
Kış planları
Güven Sak, “Bu kış ısınmadan mı yoksa üretimden mi feragat ederiz?” başlıklı köşe yazısında çok temel bir soru sormuş: Türkiye'nin bu kış için bir planı var mı? Şöyle diyor:
“Şimdi öyle anlıyorum ki, bu kadar uzun vadeli olunca soru pek ilginç gelmiyor, tahayyül etmek zorlaşıyor. Bu kez daha kısa vadeli bir soru sorayım: Türkiye’nin bu kış için enerji kesintileri planı üzerine şimdiden düşünmeye başlaması gerekir mi? Isınmadan ve aydınlatmadan mı feragat edelim, yoksa üretimden mi diye bir an önce düşünmeye başlamakta fayda var sanki. Üretimdense hangi sektörden başlayarak? Neyi kesersek etkisi en az olur?”
İktisadi krizler
Sri Lanka'daki iktisadi kriz, iktisatçılar için değerli dersler içeriyor. Bu konuda bir şeyler okumak isterseniz şu bağlantılara bakmak isteyebilirsiniz:
"Lessons from Sri Lanka" - Anne O. Krueger
"Why Sri Lanka is having an economic crisis? A textbook currency crisis, triggered by a bunch of policy mistakes" - Noah Smith
Görsel Bir açıklamayı tercih ediyorsanız, şuna bakabilirsiniz: "News Explainer: The Economic Crisis in Sri Lanka"
Teknoloji Trendleri
Teknoloji şirketlerinin finans işlerine yoğunlaşmasından endişe duymalı mıyız? Noah Smith, bülteninde teknoloji şirketlerinin finans ve kripto para işlerine yoğunlaşmasını ele alıyor ve endişelerini dile getiriyor. Belki bakmak istersiniz: "The financialization of tech"
Böbrek piyasası
Alvin Roth, ‘blog’unda böbrek piyasası ile ilgili ilginç makaleler paylaştı. Böbrek alıp satmanın yasal olduğu tek yer olan İran ile ilgili “Kidneys for Sale: Empirical Evidence From Iran" (Tannaz Moeindarbari ve Mehdi Feizi) başlıklı makale ilginizi çekebilir.
Bu makaleyle ilgili şu yoruma da bakmak isteyebilirsiniz:
"Kidneys for Sale? A Commentary on Moeindarbari’s and Feizi’s Study on the Iranian Model" - Frederike Ambagtsheer1, Sean Columb, Meteb M. AlBugami, & Ninoslav Ivanovski
"Kidneys for Sale: Are We There Yet? (Commentary on Kidneys for Sale: Empirical Evidence From Iran)" - Kyle R. Jackson, Christine E. Haugen, & Dorry L. Segev
"Criminal, Legal, and Ethical Kidney Donation and Transplantation: A Conceptual Framework to Enable Innovation" - Alvin E. Roth, Ignazio R. Marino, Kimberly D. Krawiec & Michael A. Rees
Söyleşi
Bu arada, Scott Cunningam’ın Alvin Roth ile yaptığı söyleşiyi de izlemeyi / dinlemeyi ihmal etmeyin derim:
Eskilerden bir video
Amerikalı psikolog, mucit ve felsefeci B. F. Skinner'in 1950'lere ait bir videosu. Videoda, Skinner'i bir güvercine soldan kendi etrafında dönmeyi öğretirken görüyoruz. Bunu yapmak için güvercin her sola döndüğünde ona ödül veriyor. Eğer güvercin hareket etmez veya sağa dönerse bir şey vermiyor. Sonra tam dönüş yapmasını bekliyor ve bu davranışı pekiştirecek şekilde ödül veriyor. Bu, literatürede "reinforcement learning" (pekiştirmeli öğrenme) olarak anılıyor.
Bunun iktisatla ne alakası var değinizi duyar gibiyim. Haklısınız ama pekiştirmeli öğrenme sadece hayvan davranışlarını değil, insan davranışlarını da anlamamıza yardım edebilir. Bu videonun bağlantısını, Erez Yoeli ve Moshe Hoffman'ın Hidden Games: The Surprising Power of Game Theory to Explain Irrational Human Behavior başlıklı kitabında gördüm. Kitap rasyonel olmayan insan davranışlarını oyun teorisi ile nasıl açıklayabileceğimizi anlatıyor ve pekiştirmeli öğrenme kavramını sık sık kullanıyor. Kitabın argümanı hakkında şüphelerim var. Belki sonra yazarım. Şimdilik 1950'lerden kalan bu ilginç videoyu paylaşmakla yetineyim.
İnsanlık tarihi
İktisadi antropoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınan ve 2020 yılında kaybettiğimiz David Graeber'in, David Wengrow ile birlikte yazdığı The Dawn of Everything: A New History of Humanity başlıklı kitabını biliyorsunuzdur. Bu kitap hakkında Wired’da çıkan Humans Have Always Been Wrong About Humans başlıklı yazıyı elbette okumak istersiniz. The Dawn of Everything'i okuma listesine eklemekte fayda var. Ben ekledim.
Bitirirken...
Okuduğunuz için teşekkürler.
Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle.
Sevgiler,
N. Emrah Aydınonat