Uzun lafın kısası, 23 Nisan 2023
Kirada %25 sınırı, yapay zeka ve sanat, evdeki gümüşler, din ve ekonomi
Merhaba,
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız Kutlu Olsun!
Aşağıda geçen günlerde okuduğum ve ilginç bulduğum yazı ve haberleri bulacaksınız. Umarım ilginizi çekecek bir şey bulabilirsiniz.
Başlamadan önce, İktisat Nedir? | Bülten'de yayınlanan son iki yazıyı hatırlatayım:
Yapay Zeka ve Coase Teoremi. Yapay zekanın neden olduğu zararlardan kimi sorumlu tutmalıyız? İktisat bu soruya cevap vermemize yardımcı olabilir mi? İktisat derslerinde anlatılan Coase Teoremi nedir, bu konuyla nasıl ilişkilidir?
Beklenti tuzağı ve popülizm. Mahfi Eğilmez'in bir yazısı hakkında notlar.
İyi okumalar!
Kira artışına sınır
Bakan Kurum, "Yüzde 25'lik kira artışı uzatılacak" demiş.
İktisat okuyanlar bilir, fiyatları bu şekilde baskı altına almak binbir tane soruna yol açabilir; özellikle de diğer her şeyin fiyatı yükseliyorken. Bu sebeple, bu tür politikalar uygularken çok dikkatli olmak gerekir.
Geçen sene, kiracıyı enflasyona karşı korumak amacıyla, kira artışına %25 sınırı getirildi. Bu düzenleme ile Haziran 2022 ile Temmuz 2023 tarihleri arasında kira artışı sınırlandırılmış oldu. Peki sonuç olarak ne oldu? Kira artışı %25 ile sınırlı kaldı mı? Verilere bakılırsa öyle olmamış gibi görünüyor. Orhan Karaca'nın twitine bir bakalım:
Karaca ne diyor? Kira artışı TÜİK'in ölçümüne göre %60'ı geçmiş.
Bu veri, yeni kiraya verilen daireleri de içeriyor. Dolayısıyla, sadece sözleşme yenileyen kiracıların ne kadar kira artışı yaptığını göstermiyor. Yine de %60 artış bize pek çok kiracının geçen sene kiralarını %25'ten fazla arttırmak zorunda kaldığına işaret ediyor. Yani, kamu otoritesinin "kiralar %25'ten fazla armayacak" demesi kira artışını frenleyememiş.
Bu nasıl olabilir? Ev sahipleri neden yasa ve düzenlemelere uymuyor? İki tür ev sahibi olduğunu varsayalım. Birinci grup, kira gelirine bağımlı olsun. Mesela kira geliriyle çocuğunun okul masraflarını karşılayan biri bu gruba dahil olacaktır. İkinci grup da kira geliri olmasa da rahatlıkla yaşayacak grup olsun. İlk gruptaki ev sahiplerinin sınırlı bir geliri varken, ikinci gruptakilerin göreli olarak çok daha rahat yaşadığını söyleyebiliriz.
Enflasyonun %80 olduğu bir ortamda, imkanı olan kiracılar birinci grup ev sahipleri için %25'ten fazla zam yapmayı düşünebilir. Yine imkanı olanlar, ev sahipleri zengin olsa da daha fazla zam yapmayı düşünebilir. Güzel bir evde oturuyorsanız, ev sahibiyle kavga edip sıkıntı çıkarmamayı tercih edebilirsiniz. Özetle, ev sahibinin ne kadar zengin olduğundan bağımsız olarak gönüllü bir şekilde pek çok kiracının %25'ten fazla kira artışı yaptığını düşünebiliriz.
Peki ya kiracının geliri %25'ten fazla kira artışı yapmak için yeterli değilse? Birincisi bu durumda, kira gelirine bağımlı ev sahiplerinin sıkıntı çekeceğini söyleyebiliriz. İkincisi, sıkıntı çekmeyecek olsa da zengin ev sahiplerinin bu durumdan hoşlanmayacaklarını söyleyebiliriz. Özellikle, birden fazla evi kirada olan ev sahiplerin kayıp algısı oldukça büyük olacaktır. Bu sebeple, kira artışının %25'ten fazla olması için ellerinden geleni yapacaklardır. Bu nasıl olabilir? Şimdilik sadece bir anekdot ile cevaplayabilirim. Emlakçılarla yaptığım konuşmalardan anladığım şu. Geçen sene çok sayıda ev sahibi %25 artış yapan kiracıları yıldırıp evlerinden çıkarmak için bayağı bir mücadele etmiş. Kiracılar yok yere icraya verilmiş, evi boşaltma davaları açılmış, "evi satacağız" diyerek sık sık eve alıcı götürülmüş ve kiracılar türlü çeşit yöntemle yıldırılmaya çalışılmış. Bazı kiracılar yılmış ve %25'ten fazla kira artışı yapmayı kabul etmiş. Bazıları ise hala mahkemede haklarını aramaya çalışıyormuş. Eğer benim bu duyduklarım doğruysa, %25 sınırı hem kiracıların hem de ev sahiplerinin huzurunu bayağı bir kaçırmış. Üstelik, hukuk sistemi üstünde de ek bir yük oluşturmuş. Enflasyonla mücadele etmeyip, fiyat artışını zorla engellemeye çalışınca böyle şeylerin olabileceğini her iktisat öğrencisi tahmin edebilirdi.
Uzun lafın kısası, kamu otoritesi kira artışını %25 ile sınırlasa da piyasadaki kira artışının %25'ten fazla olacağını öngörebiliriz. %25 artış sınırlaması uzatılınca da farklı bir şey olmayacak.
Not: Bence elinde veri olanlar bir baksın, geçen sene kiracılara karşı açılan davaların sayısı da ciddi bir şekilde artmış olmalı. Bu sene de %25 sınırı uygulanacaksa iyice güzel makale konusu olabilir.
Evdeki Gümüşler
Uğur Gürses, "Evdeki gümüşler ve bir takım muhasebe manevraları" başlıklı son yazısında hem piyasadaki döviz kuru ile "resmi" döviz kurunun nasıl farklılaştığını anlatmış, hem de Merkez Bankası altın değerleme esaslarının nasıl değiştirildiğini göstermiş. Yazıyı okuyun derim.
Yazıdaki şu cümle, daha sonra bu dönemi anlatan bir kitabın giriş cümlesi olarak kullanılabilir:
"İFM’nin (İstanbul Finans Merkezi'nin) beton bloklarının önüne kurulan çadırda açılış yapılırken, ülkenin döviz piyasasının kalbi Tahtakale’de atmaya başlamış, kendi parasının değerinde dual fiyat oluşmuştu."
Kur ve altında çoklu fiyat
Ali Ağaoğlu ve Hakan Güldağ, kur ve altında çoklu fiyat oluşmasını konuşmuş. Ağaoğlu şöyle demiş:
"Çift kura gelmiş durumdayız. Yani bir tabela ve işgören faizi vardı şimdi tabela kuru ve işgören kur diye farklı bir kur ortaya çıkıyor. Döviz almak zorunda olan şirketler de banka ne derse onu veriyor. Bankalar da satmak istemedikleri için satmak zorunda kaldıkları için yeniden kapatabilecekleri bir orandan teklif etmek zorunda kalıyorlar, o da makası açıyor. Makas açıldığında yine karar verme problemi ortaya çıkıyor. Merkez Bankası adımlar atıyor ama herkese ulaşmasında sorun var. Sıkışıklık en az seçime kadar devam edecek. Umuyorum bir yerde lastik patlamaz."
Kapalıçarşı’da yükselen döviz kuru
Fatih Özatay da çoklu fiyat konusunu ele almış. Konuya daha kuramsal bir açıdan bakmak istiyorsanız, Fatih hocanın yazısını okuyun.
Bu konuları anlamak için baş ucu kaynağı olan şu kitabı da bu vesile ile paylaşayım:
Din ve Ekonomi
Veysel Ulusoy, Din ve Ekonomi başlıklı bir yazı yazmış. Yazıyla ilgili iki not.
Birincisi, yazıda Ceyhun Elgin, Türkmen Göksel, Yiğit Gürdal ve Cüneyt Orman'ın yazdığı "Religion, income inequality, and the size of the government" başlıklı makaleye değiniliyor. Ne var ki, köşe yazısından bu makalenin argümanı tam anlaşılmıyor. Bu sebeple, ben şuraya Ceyhun, Türkmen, Yiğit ve Cüneyt hocaların makalesinden bir alıntı bırakıyorum:
"Yakın zamanlı çalışmalar, … dindarlık seviyesi yüksek olan ülkelerde daha yüksek gelir eşitsizliği görüldüğünü gösteriyor. Ancak bu ilginç ampirik bulgu ... nedensellik sorusunu cevaplamıyor. Bir tarafta, daha eşitsiz bir toplum, bireylerin hem maddi hem de manevi olarak kendilerini daha az güvende hissetmelerine neden olabilir ve bu da onların bir teselli kaynağı olarak dine yönelmelerine yol açabilir. Bu görüşe göre, eşitsizliğin daha fazla olduğu uluslar daha dindar olacaktır. Diğer taraftan, dindarlık bireylerin olumsuz yaşam olaylarıyla daha kolay başa çıkmalarına yardımcı olarak, gelir eşitsizliği gibi ciddi sorunlarla mücadele etme motivasyonlarını azaltabilir ve böylece eşitsizliğin kalıcı olmasına neden olabilir. Bu mantığa göre daha dindar ülkelerde daha ciddi gelir eşitsizlikleri beklenmelidir.
Bu makalede, bu literatüre iki katkıda bulunuyoruz. Birincisi, dindarlık ile gelir eşitsizliği arasında bağlantı kuran alternatif bir kuramsal mekanizma sunuyoruz. Bu mekanizmada nedenselliğin yönü dindarlıktan gelir eşitsizliğine doğru. İkincisi, bu kuramsal mekanizmayı basit bir genel denge politik-ekonomi modeli bağlamında modelliyoruz. Böylece, gelecekte benzer çalışmalarda kullanılabilecek bir çerçeve sağlıyoruz. Kuramsal modelimiz aracılığıyla, dindarlık ile çeşitli politik-makroekonomik büyüklükler arasındaki bir dizi ilginç kuramsal bağlantıyı ortaya çıkarıyor ve ardından da ampirik kanıtları sunuyoruz." (Elgin vd. 2013)
İkincisi, din ve ekonomi konusu çok zengin bir konu. Kısa bir köşe yazısında, din ile gelir, kişi başına gelir, eşitsizlik vb. gibi göstergeler arasındaki ilişkiyi yanlış anlaşılmadan ele almak imkansız. Not etmiş olayım.
Faizler ve enflasyon
Makro konulara aşırı meraklıysanız, John Cochrane'ın faizler ve enflasyon arasındaki ilişki ile ilgili blog yazısına bakmak isteyebilirsiniz.
Yapay Zeka ve Sanat
Geçenlerde Sony'nin fotoğraf yarışmasını kazanan Boris Eldagsen (Almanya), kendisine verilen ödülü reddetmişti ve çalışmayı yapay zeka yardımıyla yaptığını açıklamıştı. Scientific American'dan Allison Parshall'un bu sanatçı ile yaptığı söyleşi ilginizi çekebilir. Eldagsen eseri nasıl ortaya çıkardığını da açıklıyor.
Bu çalışma, Eldagsen'in yapay zeka yardımıyla yaptığı çalışmalardan oluşan bir seriye ait: Pseudomnesia.
Sanatçının web sayfasında bu çalışmalar şu şekilde açıklanıyor.
"Eldagsen, 1940'ların görsel dilini kullanarak, imgelerini, hiç var olmamış, kimsenin fotoğraflamadığı bir geçmişin sahte anıları olarak üretiyor. Bu imgeler dil ile hayal edilmiş ve yapay zeka aracılığıyla "inpainting", "outpainting" ve "prompt whispering" tekniklerini birleştirerek 20 ila 40 kez yeniden düzenlenmiştir.
Fotoğraf nasıl gerçekliğin yeniden üretiminde resmin yerini aldıysa, yapay zeka da fotoğrafın yerini alacaktır. Gelecekten korkmayın. Sadece, kendisine acı çektiren dünyayı yaratanın her daim zihnimiz olduğu daha aşikar hale gelecek."
Aşağıda Pseudomnesia serisinden bazı çalışmaları görebilirsiniz. Daha fazlası için Boris Eldagsen'in sayfasını ziyaret edebilirsiniz: https://www.eldagsen.com/
Eldagsen'in galerisi de var: https://www.photoeditionberlin.com/